Yeni çağın çocuklarının eski kuşaklardan çok farklı olduklarını hepimiz fark edebiliyoruz. Ama neden bu kadar farklı olduklarını anlayamıyoruz! En önemlisi onların özgün yeteneklerini kullanabilmeleri için “kendi özelliklerine uygun olarak” nasıl destek olmamız gerektiğini bilemiyoruz.
İletişimHipopotam ve Büyük baba
Çocuk oynarken bir gün, nehir kenarında bulmuş kendini. Suya girmek istemiş çünkü hava çok sıcakmış ama annesinin sözleri gelmiş birden aklına. “Suya çok yaklaşma” dermiş annesi hep, “yoksa hipopotam seni yutuverir!…” Ama çocuk hipopotamların hiç şimdiye kadar böyle bir şey yaptıklarını görmemişmiş. Tam tersine “hipo’lar” çocuğa her zaman sevimli gözükürlermiş.
O yüzden korkmadan girmiş suya ve ayağını sokmaya kalmadan, gerçekten de kocaman bir hipopotamla göz göze gelmesin mi! Apar topar çıkmaya çalışırken hipo konuşmuş.
“Korkma, seninle oynamak için ben çağırdım seni. Gezdirmek istiyorum sana bu güzel nehri…” Çocuk şaşırmış, hala da biraz korkuyormuş ama demiş ki: “Ne var gezecek burada sanki, her gün gördüğüm nehir iste.” “Aaaa…” demiş hipo. “Öyle konuşmasana, alınmasın nehir sonra sana. Hem nehrin aşağısı çook farklıdır yukarısından. Görünce şaşırır insan!” Bunun üzerine çocuk kendini tutamayıp gülmüş. “Sen hep böyle mı konuşursun?” demiş. “Kafiyeli kafiyeli… Hiç bilmezdim hipoların böyle konuştuğunu.” “Bizleri pek tanımazsınız siz. Gayet yaratıcıyızdır biz. Konuşurken, aynı zamanda da oyun oynayan kelimeleri seçeriz.”
Bu sohbet sayesinde çocuğun korkusu filan dağılmış ve hiponun ona nehrin altını gezdirme davetini kabul etmiş. Beraberce inmişler suyun altına. Çocuk nefes almakta hiç zorlanmıyormuş, masal bu ya… Çocuk merakla bakınıyormuş etrafına, hipo da yanında yüzüyormuş. Çocuk fark etmiş ki, hipo suyun altında bir başka gözüküyor. Sanki kayar gibi, hatta sanki uçar gibi yüzüyor.
Bunu hipoya dayanamayıp söylemiş. Hipo da söyle demiş: “Her şey, her zaman alıştığımız gibi gözükmeyebilir. Bunu ancak ayık kalıp, dikkatli olanlar bilir.
Kendi ortamında, her şey kendine özgüdür. Suyun altında çoğu hipponun kıyafeti, balerin tütüsüdür.”
Çocuk, insanların uzaktan bakınca hippoyu hantal zannettiklerini, ama onun hiç de gerçekten öyle olmadığını fark etmiş. Bu fikirle o kadar heyecanlanmış ki, koşup bunu ailesine anlatmaya karar vermiş.
“Anneee!” diye bağırmış evine girerken. “Bil bakalım ne oldu! Hippo beni evine davet etti. Bütün gün beraber yüzdük. Ne kadar güzeldi bir bilsen… Hipo meğer bir balerinmiş! Bir gün beraber gidelim mi?…” Annesi bu sözler karşısında, dehşet içinde kalakalmış. O kadar korkmuş ki hiç bir şey söyleyemeden yere yığılmış.
Bunun üzerine baba köpürmüş. Koşmuş, ayılsın diye, karışının başından aşağı bir kova şu dökmüş. O ikisi birbirleriyle uğraşırken, içeriden çocuğu duyan büyükbaba gelmiş. “Ne yaptım dedin sen?” demiş. “Hipo balerin miymiş?!…” “Evet, evet” demiş çocuk ve hikayenin geri kalanını da anlatıvermiş.
Büyükbaba hikayeyi dinledikçe heyecanlanmış. Demiş ki “Her tarafım ağrılar içinde. Ben de seninle gelmek istiyorum. Belki suyun içinde ben de balerin gibi olurum da biraz daha kolay hareket edebilirim.” Böylece ertesi gün beraber gitmişler suyun kenarına; çocuk ve büyükbaba. Çocuk hipoyu çağırmış ve misafiri tanıştırmış. Hipo da büyükbabayı almış, girmişler suya. Başlamışlar beraber yüzmeye… Gerçekten de, büyükbaba hipoyla yüzerken kendini daha iyi hissetmeye başlamış. Hafiflemiş sanki, hem vücudundaki ağrılar da geçivermiş. Bu duruma çok ama çok sevinmiş. O kadar sevinmiş ki, şu balesi bile yapmış!…
Sonra da çocuğa seslenmiş. “Ben” demiş, “burada kalmaya karar verdim! Burası çok güzel. Hem kendimi çok iyi hissediyorum… Bir daha ağrılar çekip durduğum o eve gitmek istemiyorum!”
Çocuk, annesi ve babası, hatta bütün köy halkı büyükbabayı bu kararından caydırmaya çalışmış. Ama ne kadar uğraştılarsa da bir ise yaramamış. Büyükbaba kararını vermişmiş bir kere ve sudan çıkmamış!
Gel zaman git zaman, büyükbaba, suyu ve hipoları o kadar çok sevmiş ki, zamanla kendisi de bir hipoya dönüşmüş! Eee… Durum böyle olunca köy halkı da artık işine gücüne donmuş, bırakmışlar büyükbaba mutlu mesut suda yaşasın…
Büyükbaba hipo çok mutluymuş, evet, ama sadece tek bir üzüntüsü varmış. O da çok sevdiği torununu artık pek fazla görememesiymiş. Torununu hiç unutmamış, onu hep kalbinde tutmuş, suyun kenarına geldiği zaman ona su püskürtmüş… Büyükbaba hiponun bu sevgisinden diğer hipolar çok etkilenmişler ve zamanla onlar da değişmişler. Ve o olaydan sonra, hipolar sezgileri açık, yaratıcı ve şifacı hayvanlar olmanın yanı sıra, gençlerin koruyucusu ve çocuk yetiştirmek isteyen ailelerin de rehberleri haline gelmişler…
M. Ş. Özkan
Bu site, destek sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Herhangi bir tedavi amacı güdülmemektedir. Fiziksel veya psikolojik bir rahatsızlığınız varsa tıbbi tedavi önerilmektedir.